I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu bu teknik ve taktik açığını Alman subayları ile doldurmaya çalışmıştır. Yukarıda verilen listede görüldüğü üzere, tüm önemli gemilerin komutanları Alman’dır. Donanma komutanı Souchon’un yardımcısının Türk olmasına karşın, onun da kurmay subayı Alman’dır ve bu şekilde kendisi üzerinde tam bir denetim sağlanmıştır. İşte bu noktada yukarıda değindiğimiz “sadakat” sorunu ortaya çıkmaktadır. Ulus devletin doğal gereği olarak bu Osmanlı Bahriyesi kadrolarındaki Almanlar’ın sadakati, Osmanlı Devleti’ne değil, kendi ülkelerinedir.

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Bahriyesi’nin büyük gemileri, kah demode olmalarından, kah teknik ve taktik bilginin olmamaı nedeniyle verimli bir şekilde kullanılamamışlardır. Osmanlı Devleti’nin elindeki az sayıdaki dretnot öncesi zırhlı, kıyıya bağlı sabit top bataryaları olarak kullanılmıştır. Donanma, Karadeniz’de kıyıya yakın ikmal hatlarının dahi güvenliğini sağlayamamış ve bunun sonucu olarak Doğu cephesinde savaşan askerlere ikmal-iaşe ulaştırılamamış, bir anlamda kaderlerine terkedilmişlerdir. Sonuç olarak, I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesi ve savaş sırasında Osmanlı Bahriyesi, teçhizat, eğitim, malzeme, ve hatta komuta-kontrol bakımından
Almanya’ya tam olarak bağımlıdır. Almanya’dan gemi ve uçak alımı yanı sıra, gemiler için çok çeşitli yedek parça, silah ve mühimmat alımı yapılmıştır. Ayrıca, gemiciler için elbiseler, halatlar ve yakıt dahi Almanya’dan alınmıştır