Kâh kısa kâh uzun öykülerinde, içten dokunuşlarıyla okurun yüreğine işleyen bir kaleme sahip olan yazar; öykülerindeki acıları, yıkımları, yalnızlıkları gerçekçi bir üslupla yazarken, ince duyarlıkları dantel gibi dokumuş. Hayatın sayısı bilinmez pencerelerinden, bazen perde aralığından görünenler, bazen de perdenin ardındakiler var bu öykülerde…

…”Yokuşlar vardı. Yeditepe İstanbul. Sayardım yokuşların en tepelerini, yediyi çoktan aşardı. Hem de pek çok aşardı. Uzunca yollar yürürdük. Bir yola çıktık mı, önce inişe geçerdik, -Yeditepelerin tepesinde bir yerlerdeydi evimiz- ardından ana cadde. Sonrası dar uzun sokaklar. O sokağın tepesi yoktu. Koca koca evleri vardı. İrili ufaklı boylarıyla birbirine sokulmuş bu evlerin çatıları, bulutlara uzanan merdivenin gittikçe heybetleşen basamaklarıydı. Onlar, bulutların merdiveniydi. Koca evin dar kapısından girince, yuvarlanırcasına uzanan taş basamaklarsa, badem gözlü sultanın etekleriydi. Badem gözlü sultan en tepede karşıma çıkmıştı. O ev, çatı katındaydı.”…