Neden “güzel insanlar”ın davranışlarında, konuşmalarında bir farklılık vardır? Bacak bacak üstüne atarken, saçlarını savururken, vücut dillerine yön veren o çalım, o aşırı özgüven, sanki her daim izleniyorlarmış gibi “hava basma” nereden gelir? Peki, güzellik bir suç mudur? Sadece bazı insanlara bahşedilen bir lütuf mudur? Telafisi imkânsız bir haksızlık mıdır? Çirkinlere yönelik bir
“mutsuzluk saldırısı” olmasın?

Bruckner’e göre bazı hikâyeler insanı eğlendirir, bazıları da hayatını ikiye böler! Güzellik Hırsızları’nda yazar, “bölücü” bir hikâye anlatıyor: İnsanlığı doğuşundan beri meşgul eden “güzel” ve “çirkin” doğmanın/yaşamanın hikâyesini. Güzellerin hayatta ilgi çekme,
istediğini daha kolay elde etme gibi birçok avantajları olduğunu göz önünde bulundurarak bu kez çirkinlerden yana söz alıyor. Hayata kötü başlamış olan çirkinlerin maruz kaldığı tahribatı, eksik yaşanan öfkeli cinselliklerini dillendiriyor; okuru, onların karanlık dünyalarına doğru bir gezintiye çağırıyor. Çirkinlerin “Güzellikten nefret ediyorum, çünkü ondan yoksunum” çığlığına kulak veriyor. Güzellerin masum olmadıklarını, avantajlı başlamış oldukları hayatı, çirkinleri mutsuz kılmak, hayatlarını karartmak için kullandıklarını gösteriyor.