İki Kutuplu Soğuk Savaş Dünya Sistemi sürecinde, askeri-güvenlik açısından değerlendirilen “güç” olgusu sonrasında gelen yeni süreçle birlikte çevre, nüfus, beslenme, insan hakları, kaynaklarının dağılımı ve uzayın kullanımı gibi konularda türeyen sorunların oluşturduğu “sosyo-ekonomik” bağlam içerisinde “çoğulcu güç” anlayışına dönüşmüştür. Bu yaklaşımın önemsediği bir başka güç öğesi de “ekonomik faktörler” olmuştur. Keza, teknolojideki ilerleme, demokratikleşme dalgaları, nüfus hareketleri, iletişimdeki büyük boyutlu ilerleme ve değişim, “yumuşama” ile birlikte ortaya çıkan “Helsinki Süreci” gibi siyasal gelişmeler, sermaye ve emek hareketlerinde artan mobilite, iş ve üretim şekillerindeki değişimler, kültürel dönüşüm ve sivilleşme bilincindeki artış gibi pek çok tarihi gelişme, anılan “küresel kırılma”da önemli katkıları olmuştur.

2000-2008 yıllarında da zirveye varan “neo-liberal küreselleşme”den farklı olarak, 2008 dünya ekonomik krizi sonrası sahne alan, temeli Westphalia’ya dayanan klasik egemenlik anlayışından yepyeni bir egemenlik anlayışına ve “bilgi devrimi” ile birlikte, jeo-ekonominin jeopolitik ile birlikte anılmasına geçildiği; küresel pazar ve üretim faktörlerinin küresel dolaşımına dayanan “yeni dünya düzeni”nin, devletin daha aktif rol alacağı çok kutuplu veya kutupsuz, en azından iki kutuplu (AB dahil üç kutuplu) bir yapıya doğru evrildiği; bu yeni yapının, küresel bağlamda nasıl bir şekil alacağının ise, sistemin iki başat gücü olan ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin ekonomi-politik koordinatlarınca belirleneceği hipotezinin araştırılması, elinizdeki bu kitabın konusu olmuştur.